İstanbul Şehir Keşfi – 2 (Topkapı – Sulukule – Ayvansaray)

İstanbul şehir keşfimin ikinci bölümüyle sizlerleyim.
Şehir keşfimin ikinci bölümüne, aşağıdaki haritadan da görebileceğiniz üzere kaldığım yerden devam ediyorum.

İçerik
- Mevlevihane Kapısı
- Halide Edip Adıvar Kabri
- Panorama 1453 Tarih Müzesi
- Topkapı
- Gazi Ahmet Paşa Türbesi ve Gazi Ahmet Paşa Camii
- Sulukule Kapısı
- Neslişah Sultan Camii
- Mihrimah Sultan Camii
- Edirnekapı
- Kariye Müzesi
- Tekfur Sarayı
- Hz. Şube Kabri
- Eğrikapı
- Kazasker İvaz Efendi Camii
- Atik Mustafa Paşa Camii
- İstanbul Çeşmeleri
- Kaynakça
Harbiye durağından 93T numaralı otobüse, Topkapı’da bulunan Mevlevihane Kapısı’na ulaşmak üzere biniyorum. Yaklaşık 25 dakika süren yolculuğun ardından Mevlevihane Kapısı’na ulaşıyorum
Mevlevihane Kapısı

Silivrikapı ile Topkapı arasında bulunan Mevlevihane Kapısı, Rhegio’ya (Küçükçekmece) giden yol üzerinden yer aldığı için, eskiden Rhegion Kapısı ismiyle anılıyormuş.
II. Thedosios devrinde yapılmış kapılardan şeklini en çok korumuş olan Mevlevihane Kapısı, Mevlanakapı olarak da biliniyor.

Mevlevihane, Mevlanakapı, Rhegion isimleriyle anılmış olan bu kapıya Bizans döneminde Eyüp civarına yerleşmiş bir grup Rus sebebiyle Rus Kapısı da denilmiş.
Birçok kez restorasyon yapılmış olan kapının üzerinde Bizans döneminden kalan haç ve Bizans tamir kitabesini görebilirsiniz.
Halide Edip Adıvar Kabri
Kapının fotoğraflarını çektikten sonra, Mevlevihane Kapısı’nın karşısında bulunan Merkezefendi Mezarlığı’na gitmek üzere, 10. Yıl Caddesi’nden karşıya geçiyorum. Halide Edip Adıvar’ın kabrini ziyaret etmek üzere geldiğim Merkezefendi Mezarlığı’nda Necmettin Erbakan’ın da mezarı bulunuyor.

1884 yılında İstanbul’da doğmuş olan Halide Edip, İstiklal mücadelesi döneminde Sultanahmet Meydanı’nda yaptığı konuşma sebebiyle, Türk kadının bağımsızlık sembollerinden biri sayılıyormuş.

Cumhuriyetin ilanından sonra gazetelerde yazarlık yapmış olan Halide Edip, Mustafa Kemal Atatürk ile siyasi fikir ayrılığı yaşamış. Cumhuriyet’in ilk bilim tarihçisi, yazar, akademisyen, tarihçi, siyasetçi ve hekim olan eşi Adnan Adıvar ise Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kuruluşunda yer almış.
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kapatılıp tekrar tek partili döneme geçilince, Adnan Adıvar ve Halide Edip Adıvar Türkiye’den ayrılmak zorunda kalıp İngilitere’ye gitmişler.
4 sene İngilitere’de ve 10 sene Fransa’da yaşamış olan çift, 1939 yılında ülkeye dönmüş. Bu dönemden sonra siyasete atılmış ve yeni kitaplar yazmış olan Halide Edip Adıvar, böbrek yetmezliği sebebiyle 9 Ocak 1964’de hayata gözlerini yummuş ve 1955 yılında vefat etmiş olan eşi Adnan Adıvar’ın yanına, Merkezefendi Mezarlığı’na defnedilmiş.
Yazarın, yirminin üzerinde olan eserlerinden, Ateşten Gömlek ve Sinekli Bakkal’ı okumuş biri olarak sizlere de kitaplarını tavsiye ederim.
Panorama 1453 Tarih Müzesi
Merkezefendi Mezarlığı’nın yanında bulunan Panorama 1453 Tarih Müzesi’ne ulaşıyorum.
Müze, 2009 yılında açılmış ve dünyadaki diğer panoramik müzelerden farklı olarak, üstü kapalı tek panoramik müze olma özelliğini taşıyormuş.
Açıkçası müzenin panoramik alanı bana biraz Truman Show filmini anımsattı.

Panorama 1453 Tarih Müzesi’nde Müze Kart geçmiyor. Bu sebeple girişte 7.5 TL ödeyip bilet alıyorum. Bu ücret, öğrenci, öğretmen ve askeri personel için 3, Türk vatandaşı olmayanlar için ise 15 TL. Müzenin girişinde beni Fatih Sultan Mehmet’in balmumundan yapılmış heykeli karşılıyor.
Müzeden içeri girdikten sonra merdivenlerden aşağı iniyorum. Panoramik alana kadar müzenin duvarlarında İstanbul fethinin detaylı anlatımı resimler ile birlikte sergilenmiş.

Panoramik bölüme girdikten sonra ise, kendinizi bambaşka bir dünyada buluyorsunuz.


1983 yılında gösterime girmiş olan Fatih Sultan Mehmet isimli animasyon filmin yönetmeni Haşim Vatandaş koordinatörlüğündeki 8 ressamın çalışması sonucunda, müzenin panoramik kubbesi ortaya çıkmış.

Müze içerisindeki top sesleri ve mehteran marşı sizi havaya sokabilir.
Aşağıdaki fotoğrafta panoramik müzenin farklı boyutlarda iki adet maketi bulunuyor.


Panorama 1453 Tarih Müzesi’nden çıktıktan sonra, müzenin giriş kapısının yanında bulunan büfeden peynirli simit ve çay alıp Panorama 1453 Parkı’ndaki havuzun kenarında, dinlenmek üzere biraz oturuyorum.
Topkapı
Surları takip ederek, Topkapı’ya ulaşıyorum.

İstanbul’un fethi sırasında tamamen yıkılan Topkapı, Türkçe adını İstanbul fethinden sonra kapının üzerine konulan toplardan almış. İç sur ile dış sur arasındaki peribolos denilen yaklaşık 20 metrelik koridor, kuşatma sırasında askerlerin rahat hareket edebilmesi için tasarlanmış.

Kapıda İstanbul fethi ile ilgili yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz kitabe bulunuyor.
Gazi Ahmet Paşa Türbesi ve Gazi Ahmet Paşa Camii
Topkapı Meydanı’ndan geçerek önce Gazi Ahmet Paşa Türbesi’ne, daha sonra türbenin 100 metre ilerisinde bulunan Gazi Ahmet Paşa Camii’ne ulaşıyorum.
Gazi Ahmet Paşa, Yavuz Sultan Selim’in kızı ve Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşi Fatma Sultan ile evlenmiş. Sarayda yetişmiş, Yeniçeri ağalığı ve Rumeli beylerbeyliği gibi vazifelerde bulunmuş olan Gazi Ahmet Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirliğine kadar yükselmiş.

Aslında vezir olmayı hiç istememiş Ahmet Paşa. Ancak Kanuni’nin “Seni asla azlettirmeyeceğim.” sözüyle vezir olmayı kabul etmiş. Başarılı bir komutan ve iyi bir vezir olan Gazi Ahmet Paşa, saraydaki saltanat hırsının ve entrikaların kurbanı olmuş ve 1555 yılında idam ettirilmiş.

1554 yılında, eşi Fatma Sultan’ın siparişiyle Mimar Sinan tarafından yapımına başlanan külliye ve caminin bitimini görememiş Gazi Ahmet Paşa. Oysa, Mimar Sinan, Paşa’ya yaraşır bir şekilde bir tarafı meyilli yüksek bir arazide tasarlamış camiyi. 1555 yılında Gazi Ahmet Paşa’nın idamından sonra caminin inşasına ara verilmiş. 1562’de Paşa’nın suçsuzluğu açıklanmış ve idam edilmiş Paşa’ya iade-i itibar yapılmış. Bunun üzerine Fatma Sultan’ın talimatıyla caminin yapımına devam edilmiş ve cami nihayet 1571 yılında tamamlanmış.
Kesme taştan olan caminin tek minaresi zarif ve ince işçilikle yapılmış.

Camiye kıble tarafında bulunan kapıdan girildiğinde sağ ve soldaki merdivenlerle kadınlar bölümüne ulaşılıyor. Caminin güzelliği en iyi buradan görülüyormuş. Ancak, ben tam namaz vaktinde camiye girdiğim için kadınlar bölümüne çıkamadım. Ama Mimar Sinan’ın tasarladığı bu güzel caminin birkaç fotoğrafını sizin için çektim elbette.


Sulukule Kapısı

Eskiden derme çatma evlerin bulunduğu ve Roman vatandaşlarımızın yaşadığı, ismini kapıdan almış Sulukule mahallesi birkaç sene önce kentsel dönüşüme girmiş ve modern bir semt haline gelmiş.

Ancak, Sulukule Kapısı, bu dönüşümden faydalanmamış olacak ki, tarihten aldığı bütün ihtişamının yanında oldukça bakımsız halde duruyor. Diğer kapılara gösterilen özen, Sulukule Kapısı’na gösterilmemiş.
Dışarıdan şehre Lykus Deresi ile gelen suyun surlardan geçişi için üzerinde su kulesi bulunan kapı, adını da bu kuleden almış. Sulukule, ayrıca, Osmanlı’nın fetih sırasında şehre girdiği bölgede yer aldığı için Hücum Kapısı diye de anılmış.
Neslişah Sultan Camii

Yenilenmiş Sulukule’nin içinde yer alan Neslişah Sultan Camii, Yavuz Sultan Selim’in kızı Gevherimülük’ten olan Neslişah Sultan tarafından 6. yüzyılda yaptırılmış. Bir zamanlar bakımsızlıktan harap ve kullanılamaz halde olan cami, halkın yardımı ile 1955 yılında restore edilmiş.

Neslişah Sultan bir de Sarıyer’de aynı isimde cami yaptırmış ve bu cami orijinal özelliğini korumaktaymış.
Yine Sulukule sokaklarında birkaç dakika yürüyorum ve Mihrimah Sultan Camii’ne ulaşıyorum. Cami Edirnekapı’nın hemen yanında yer alıyor.
Mihrimah Sultan Camii

İşte yine geldik bir Mimar Sinan eserine. İstanbul’da yaşamanın en keyifli yanlarından biri de bu eserlerin, sanatın ve tarihin tam içinde olmak. Ancak, İstanbul’da yaşayan birçok insan, her gün yanından geçtikleri, belki içinde namaz kıldıkları ya da restorana çevrildiği için mesela öğle yemeklerini yedikleri, çay içtikleri bu muhteşem eserler hakkında yeterli bilgiye sahip değiller.
Mihrimah Sultan Camii, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan tarafından, 16. yüzyılda Mimar Sinan’a yaptırılmış.

Bizans döneminde, caminin bulunduğu yerde Aya Yorgi Manastırı yer alıyormuş. Cami de zaten bu manastırın üzerine inşa edilmiş.

Mimar Sinan, Mihrimah Sultan adına İstanbul’da iki adet cami inşa etmiş. Camilerden biri altıncı tepedeki bu cami iken, diğeri ise Üsküdar’da yer alıyor. İskender Pala’nın bir kitabında yer alan ve birkaç sanat tarihçisinin de desteklediği iddiaya göre, Mihrimah Sultan’a platonik olarak aşık olan Mimar Sinan, bu iki camiye aşkını yansıtmış. Nisan ve Mayıs aylarında camilerden birinin arkasından güneş batarken diğerinden ay doğuyormuş. Mihrimah adı da ay ve güneş anlamına geldiği için, matematik dehası Mimar Sinan’ın, caminin yerlerini buna göre belirlediği iddia ediliyormuş.

Ancak, İlber Ortaylı, bu iddianın efsaneden öteye gidemeyeceğini, kişi Mimar Sinan da olsa, sadrazamın tek eşine böyle duygular beslemesinin hayatının sonu anlamına geleceğini, Mimar Sinan’ın eserlerini böyle bir hesap ile yapmasının bu aşkın varlığını kanıtlamaya yetmeyeceğini ve Mimar Sinan’ın bütün eselerinde böyle hesaplar yaptığını dile getirmiş.
Dikdörtgen planlı olan caminin, doğu, batı ve kuzeydoğusundan birer kapıyla şadırvanlı avluya giriliyor. Etrafında medrese, mektep, türbe ve hamam yer alan caminin bir tane minaresi bulunuyor.

19. yüzyılda meydana gelen bir depremle tahrip olan cami, 20. yüzyılda onarılmış. Mimar Sinan, İstanbul’un en yüksek tepesinde bulunan bu caminin zeminini sağlamlaştırmak için yüzlerce kuyu açtırmış.
Edirnekapı

Edirne yolu üzerisinde yer aldığı için Edirnekapı ismi verilen bu kapı, İstanbul’un en büyük tepesi olan 6. Tepe’de, Mihrimah Sultan Camii’nin hemen yanında yer alıyor.

Tıpkı Topkapı’da olduğu gibi Edirnekapı’da da bir kitabe yer alıyor. Altınkapı’dan sonra en önemli kapılardan biri olduğu söylenen Edirnekapı’dan bazı Bizans imparatorları sefer çıkarmış. Ayrıca Eyüp’te kılıç kuşanan Osmanlı padişahları da bu kapıdan şehre giriş yaparlarmış.
Edirnekapı’dan Tekfur Sarayı’na doğru uzanan surların üzerine çıkmak için, kapının Mihrimah Sultan Camii’ne bakan tarafında merdiven bulunuyor.

Surların üzerine çıkmak pek kolay değil ve yukarıda kazalara karşı alınan herhangi bir önlem bulunmuyor. İstanbul’u panoramik olarak izlemek her ne kadar güzel olsa da, burada bir çocuğun kazaya kurban gitmesinin işten bile olmayacağını bilmek biraz canımı sıkıyor.
Surların üzerinden inip İstanbul’un en önemli müzelerinden olan Kariye Müzesi’ne doğru yürüyorum.
Kariye Müzesi

Kariye Müzesi’nin hemen girişinde yer alan bu tasvirde İsa, sol eliyle kitabı tutarken sağ eliyle de takdis işareti yapıyor. Bu sahne “Kainatın Efendisi” İsa’nın yüceliğini ve tanrısallığını anlatıyor. Mozaikte İsa’nın başının iki yanında “Hz. İsa, yaşamın mimarı” ve “Khora” yazıyor. Bu yazılar İsa’nın İncil’de yazan özelliği ile kilisenin ismini birleştirmiş.
Kariye, eski Yunancada kırsal alan anlamına gelen Khora kelimesinin Türkçeleştirilmesiymiş. Kariye Müzesi, Doğu Roma Dönemi’nde İmparator Justinianos tarafından 6. yüzyılda (527-565) kilise olarak inşa ettirilmiş. Komnenoslar Dönemi’nde ise önemli dini merasimlerde saray şapeli olarak kullanılmış.

Tanrı’nın anası olan Meryem, insanların günahlarından arınması için üzgün bir şekilde dua ederken, sağında İsa ayakta duruyor.
11. yüzyılın sonlarında I. Alexios’un kayınvalidesi Maria Daukaina tarafından yeniden inşa ettirilen kilise, 13. yüzyılın başlarındaki Latin İstilası sırasında tahrip edilmiş. 1313 yılında Hazine Nazırı Theodoros tarafından onarılmış ve bu dönemde kilise, mozaik ve fresklerle süslenmiş.

Güney bölümündeki kubbede madalyonun içinde bir İsa tasviri bulunuyor. Kubbe dilimleri arasında iki sıra halinde İsa’nın atalarına ait figürler yer alıyor. Üst kısımda ise, Adem’den başlayarak Seth, Noah, Cainan, Maleleel, Jared, Lamech, Sem, Heber, Saruch, Nachor, Thara, Abraham, Isaac, Jacop, Phalec, Ragau, Mathusala, Enoch, Enos ve Abel’in yer aldığı 24 atası betimleniyor. Alt kısımda Yakup’un 12 oğlu ile Judah’ın , Pharez’in 1 oğlunun figürü yer alıyor.
Kariye 1453 yılındaki fetihten sonra da kilise olarak devam etmiş.

Hodegetria (Yol Gösterici) Meryemi olarak adlandırılan bu mozaikte Meryem kucağında Çocuk İsa ile betimleniyor
Kilise, 1511 yılında Hadım Ali Paşa tarafından camiye çevrilmiş.

İmparator Augustus’un, tüm Roma eyaletlerinde vergi için nüfus sayımı yapılmasını emretmesi üzerine yapılan nüfus sayımı anlatılıyor.
1945 yılında müzeye dönüştürülmüş olan camideki mozaik ve freskolar, Amerikan Bizans Enstitüsü tarafından, 1948 yılında başlayan ve on yıl süren çalışmalar sonucunda ortaya çıkarılmış.
Kariye, İstanbul’da görülmesi gereken eserlerin başında yer alıyor. Muhakkak gidin görün. Kariye’ye Müze Kart ile giriş yapabilirsiniz. Müze Kartınız yoksa giriş bileti için ödemeniz gereken tutar ise 45 TL.
Kariye Müzesi’nden Tekfur Sarayı’na geçiyorum.
Tekfur Sarayı
Tadilatta olduğu için ziyarete kapalı olan Tekfur Sarayı’na ne yazık ki giremiyorum ve bu yüzden dışarıdan aşağıda gördüğünüz fotoğrafı çekiyorum.
Blahernai Saray Kompleksi’nin bir parçası olan Tekfur Sarayı, Bizans’ın ilk sivil mimari tarzını yansıtması açısından büyük bir önem taşıyormuş. Tekfur Sarayı’nın kim tarafından yapıldığı ve isminin ne olduğu, sarayın üzerinde herhangi bir kitabeye rastlanmadığı için bilinmiyormuş. Saraya, Tekfur ismi ise, sarayın içinde zamanında Osmanlılar tarafından tekfur denilen Bizans valilerinin yaşamasından dolayı, Osmanlı zamanında verilmiş.

11. yüzyıldan itibaren Bizans imparatorlarının Sultanahmet’teki sarayı terk edip yerleştirdikleri Blahernai Saray Kompleksi içinde yer alan saraylardan sadece bir tanesi olan ve günümüze kadar ulaşan Tekfur Sarayı, ziyarete tekrar açıldığında sarayın fotoğraflarını çekip buraya ekleyeceğim.
Eğrikapı’ya doğru yürürken Hz. Şube Kabri’ne denk geliyorum.
Hz. Şube Kabri

Araştırmalarıma göre sahabelerden olduğu bilinen birkaç tane Hz. Şube var. Bu kabirde yatan Hz. Şube’nin kimliği hakkında ise kesin olarak bir bilgi bulunmuyor.
Kabrin üzerindeki taşta ise şöyle yazıyormuş; “Yolun sarpmış sarpa, sa’be / Bi-Hakkın Zemzem-i Kabe / Aman ya Hazret-i Şu’be / Seaate ir gör bizi”
Türbeden sonra 50 metre kadar yürüyüp Eğrikapı’ya ulaşıyorum.
Eğrikapı
Eğrikapı Ayvansaray sınırları içinde yer alıyor. Blaherna Sarayı’nın kapılarından biri olan Eğrikapı, etrafındaki semte de ismini vermiş.

Mahalle sakinlerinin kaliga isminde bir ayakkabı üretmesi sebebiyle 16. yüzyılın ortalarına dek mahalle, Mahelle-i Kaligarya ismiyle anılmış.
Kapı ise sonralarda Eğrikapı ismini almış. Kapı, ismini, eğri olmasından dolayı değil, Arapların şehri kuşattığı esnada şehit düştüğüne inanılan Hz. Hafir’in türbesi yüzünden kapı girişine yapılan keskin viraj sebebiyle almış.
Eğrikapı’dan sonraki durağım Kazasker İvaz Efendi Camii oluyor.
Kazasker İvaz Efendi Camii

Mimar Sinan’a ait olduğu konusunda ihtilaf bulunan Kazasker İvaz Efendi Camii, 1585 yılında İvaz Efendi tarafından inşa ettirilmiş.

Caminin içine girdiğimde 16. yüzyıl dönemi renkleri ve motifleriyle bezenmiş, küçük ama oldukça güzel bir iç mimari karşılıyor beni.

Eğrikapı’da bulunan cami, ilk yapıldığında bir külliyeymiş. Ancak, günümüze sadece cami ve çeşme kalmış.

İvaz Efendi, Kanuni Sultan Süleyman’ın kazaskerlerinden biriymiş. Manavgatlı olması sebebiyle Manav İvazağa diye de anılıyormuş. Anadolu ve Rumeli kazaskerliği yapmış ve Konya kadılığına kadar yükselmiş olan Manav İvazağa, 1624 yılında vefat etmiş.
Camide 1998 yılına kadar Muhammed’in Sakal-ı Şerifi bulunmaktaymış. Ancak bilinmeyen bir şekilde ortadan kaybolmuş.
Son durağım, Ayvansaray’da yer alan Atik Mustafa Paşa Camii oluyor.
Atik Mustafa Paşa Camii
İçinde Hz. Cabir’in kabrinin bulunduğu inancıyla Cabir Camii olarak da anılan Atik Mustafa Paşa Camii’nin aslı, eski bir Bizans Kilisesiymiş.

Tam olarak yapılış tarihi bilinmeyen bu eski kilise için bazı araştırmacılar, Bizans imparatoru I. Leon Flavius tarafından 458 yılında yaptırıldığını bildirmişler.

İstanbul’un fethi sırasında ne durumda olduğu bilinmeyen kilise, II. Beyazıt döneminde camiye çevrilmiş. Caminin içinde Doğu Roma dönemine ait hiçbir bezeme bulunmuyormuş. 1957 yılında, Amerikan Bizans Enstitüsü tarafından binanın güney cephesinde badana tabakasının altında bulunan fresklerin, Ayios Kosmas, Hagios Damianos ve baş melek Mikhael’e ait oldukları tespit edilmiş.
İstanbul şehir keşfimin ikinci bölümünü de İstanbul çeşmeleri ile bitiriyorum. Bütün bu gezi bittikten sonra İstanbul çeşmeleri ile ilgili ayrı bir yazı yayınlayacağım.
İstanbul Çeşmeleri



İstabul Şehir Keşfi – 1 için tıkayın
Kaynakça
- http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/4999/001503710006.pdf?sequence=1
- https://www.timeturk.com/halide-edip-adivar/biyografi-782095
- https://www.panoramikmuze.com/
- https://www.star.com.tr/pazar/ahmet-pasanin-kara-talihi-haber-933552/
- http://www.biristanbulhayali.com/istanbul%E2%80%B2un-zamana-direnen-13-kapisi
- https://www.istanbuldakicamiler.com/neslisah-sultan-camii-fatih
- https://sanatkaravani.com/istanbulun-altinci-tepesi-ve-mihrimah-sultan-camii/
- https://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/206841-mimar-sinanin-ay-ile-gunese-emanet-ettigi-sir
- http://kariye.muze.gov.tr/tr
- https://ayasofyamuzesi.gov.tr/tr/content/kariye-m%C3%BCzesi
- https://www.cnnturk.com/seyahat/turkiye/27-adimda-kariye-muzesi
- http://www.istanbul.com/tadini-cikar/bizanstan-gunumuze-bir-iz-tekfur-sarayi.html
- http://www.tas-istanbul.com/portfolio-view/ayvansaray-hz-sube-turbesi-2/
- http://ozhanozturk.com/2017/09/04/egrikapi/
- http://www.tas-istanbul.com/portfolio-view/ayvansaray-kazasker-ivaz-efendi-camii/
- https://www.dunyabizim.com/gezi-mekan/ivaz-efendi-camii-surlarda-istanbulu-beklemeye-devam-ediyor-h27126.html
- http://www.saffetemretonguc.com/kazasker-ivaz-efendi-camii/
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Kazasker_%C4%B0vaz_Efendi_Camii
- http://www.istanbulistan.net/kiliseler/aya-thekla-kilisesi-atik-mustafa-pasa-camii/
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Atik_Mustafa_Pa%C5%9Fa_Camii
Bir cevap yazın